İÇTİHAT-1-
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi
2015/7969 E, 2016/4359 K., 02.06.2016
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Talep: Alacak
ÖZET:Dava, faydalı imalat gideri ile imalatların arsaya kattığı değer artışının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak kiracı kendi ihtiyacı için ve işinin gereği olarak kiralanana yapmış olduğu değer artırıcı imalat bedelini kiralayandan isteyebilir. Zorunlu ve faydalı masraf alacağına ilişkin uyuşmazlığın dava tarihinde yürürlükte olup olaya uygulanacak 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 410 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekaletsiz iş görme hükümlerine göre çözülmesi gerekir.
KARAR: Davacı dava dilekçesinde, davalıların murisi ile 11.04.2002 başlangıç tarihli 20 yıl süreli, ”boş arsa üzerine akaryakıt ve LPG istasyonu kurmak ve işletmek” amacıyla kira sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin uzun süre devam edeceği inancıyla tesis ve bina yapıldığını ancak sözleşmenin 6. yılında davalı kiraya veren ile dava dışı Enerji Piyasası Denetleme Kurumu ve bayii firması ile problemler yaşadığını, 09.08.2008 tarihinde icra yoluyla tahliye edildiğini belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutmak suretiyle kiralanan arsa üzerine yapılan imalat (bina ve tesisler) değeri ile bu yapıların arsaya kattığı değer artışının tahsilini istemiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını, intifa hakkının kendilerinde olmadığını bu nedenle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, davacının dava dışı firma ile yaptığı protokole aykırı davrandığını, protokol dışı ürünler satması nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyasında cezai şarta mahkum edilerek bayilik sözleşmesinin iptal edildiğini, noterde düzenlenen 28.10.2007 tanzim tarihli tahliye taahhüdüne dayalı olarak icra yoluyla tahliyenin gerçekleştiğini belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı kiracının tacir olduğu, arsanın tahliye taahhüdü nedeniyle tahliye edildiği, kira sözleşmesinin yapıldığı tarihte kiralanan yere ilişkin “Akaryakıt İstasyonu” olarak onaylanmış nazım imar planı olmadığı, davalının ifa engelini bilemeyeceği, kusurun davacıda olduğu, 15.02.2012 tarihli Belediye Başkanlık Meclis kararı ile arsa için “Akaryakıt İstasyonu”olarak onay verildiğini buna istinaden davalılar ile dava dışı arasında 10 yıllık kira sözleşmesi yapıldığı ve arsa üzerindeki yapıların yeniden inşa edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının yapılan faydalı gidere yönelik temyiz istemi yönünden; Sözleşme ile boş arsa üzerine akaryakıt ve LPG istasyonu kurmak ve işletmek için davacıya kiralanmıştır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 5. maddesinde, “kira müddetinin bitiminde kiracı arsa üzerindeki taşınır (menkuller) malları götürecek, Taşınmazlar kiraya verene bırakılacaktır” şartı kararlaştırılmıştır. Dosya kapsamı itibariyle, kiralanan 20 yıllık sözleşme süresi dolmadan 6. yılında 09.08.2008 tarihinde tahliye gerçekleşmiş, dava dışı kişiye 10 yıllığına kiraya verilmiştir. Kural olarak kiracı kendi ihtiyacı için ve işinin gereği olarak kiralanana yapmış olduğu değer artırıcı imalat bedelini kiralayandan isteyebilir. Zorunlu ve faydalı masraf alacağına ilişkin uyuşmazlığın dava tarihinde yürürlükte olup olaya uygulanacak 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 410 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekaletsiz iş görme hükümlerine göre çözülmesi gerekir.Diğer yandan yerleşik uygulama, kiracının kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu masrafların yapıldığı tarih itibariyle Borçlar Kanunu’nun, 414. maddesi kapsamında vekaletsiz iş görme hükümlerine göre davalı kiralayandan istemeye hakkı olduğu yönündedir.
Mahkemece yapılacak iş, tarafların gösterdikleri deliller toplanarak mahallinde keşif yapılmak suretiyle davacı kiracı tarafından yapıldığı ileri sürülen faydalı ve zorunlu olup, sökülüp götürülmesi mümkün olmayan ve davalı kiraya veren tarafından benimsenen imalatların nelerden ibaret olduğu, bu imalatların imal tarihleri itibariyle değerleri, kira sözleşmesinin kalan süresi ile orantılı olacak şekilde yıpranma payı düşürülmüş değeri tereddüde yer vermeyecek şekilde tespit edilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde faydalı giderler için davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 10. Ceza Dairesi
2016/1544 E. 2016/2043 K. , 28.06.2016 T.
SUÇ : Zincirleme olarak uyuşturucu madde ticareti yapma
ÖZET : Sanığın 03.03.2015 ve 05.03.2015 tarihlerinde uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yaptığı sabit ise de; sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi uygulanırken alt sınırın üzerinde artırım yapıldığı da dikkate alınarak, hükme esas alınan 18.02.2015 tarihli eylemle ilgili suç konusu uyuşturucu madde ile yakalanan S’nin mahkemede dinlenerek sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun belirlenmesi yerine eksik araştırma ile hüküm kurulmasının yasaya aykırıdır.
Sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde hükümden önce 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanıkların durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı ile sanıkların müdafileri ve sanık C’nin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA; ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkarılması ve yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan durumuna göre, sanıklar hakkında, TCK’nın 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması suretiyle, hükümlerin düzeltilerek onanmasına,
Sanık F hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde Sanığın 05.05.2015 tarihinde üzerinde ele geçirilen 2 paketçik halinde net 0,034 gram eroin ile 1 paketçik net 0,072 gram kokaini savunmasının aksine kullanma dışında bir amaçla bulundurduğuna ilişkin, kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden; TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrası uyarınca cezalandırılması gerekirken, ayrıca cezasının TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrası gereğince artırılması,sanığın 03.03.2015 ve 05.03.2015 tarihlerinde uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yaptığı sabit ise de; sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi uygulanırken alt sınırın üzerinde artırım yapıldığı da dikkate alınarak, hükme esas alınan 18.02.2015 tarihli eylemle ilgili suç konusu uyuşturucu madde ile yakalanan S’nin mahkemede dinlenerek sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun belirlenmesi yerine eksik araştırma ile hüküm kurulmasının yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmünBOZULMASINA 28.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm
Başvuru Numarası: 2013/7449 Karar Tarihi: 16/12/2015
ÖZET: Başvurucular tarafından açılan işe iade davalarında, Mahkemelerce somut delillere dayalı olarak davaların kabulüne karar verilmesine rağmen başvurucuların eyleme katılıp katılmadıkları yahut neden iş başı yapıp yapmadıkları konusunda yeterince bir açıklamanın yapılmadığı, her bir başvurucuya yönelik olarak konunun yeterince aydınlığa kavuşturulmadığı, seri hâlde incelenen diğer dosyalarla beraber aynı şekilde davaların reddine karar verildiği ve başvurucuların iddialarının karşılanmadığı, bahse konu ilamın başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içermediği anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreçleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
OLAY VE OLGULAR
Olaylar
Başvurucular olaylar sırasında, ayrı bir tüzel kişiliği olan Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı (Türk Hava Yolları/THY) ile Türk Hava Yolları Teknik A.Ş.de (Türk Hava Yolları/THY) kabin amiri ve teknisyen unvanlarıyla işçi olarak çalışmaktadır.
Bu çerçevede bazı çalışanlar 29/5/2012 tarihinde farklı gerekçelerle işbaşı yapmamış ve bu kişilerin bir kısmı Atatürk Havalimanında düzenlenen basın açıklamasına da katılmıştır. Başvuruculardan Önder Atmaca, Halidun Ekmekci, İsmet Solak Sendika temsilcisi olduklarını ve söz konusu tarihte sendikal izinli olduklarını ileri sürmektedirler. Yine başvuruculardan Mustafa Örs ve Veli Toka iş yerlerinin Ankara’da olduğunu, olayların meydana geldiği tarihte de Ankara’da eğitim aldıklarını, diğer bir başvurucu olan Can Doğan Yıldız ise 29/5/2012 tarihinde izinli olduğunu ve eyleme katılmadığını ifade etmektedir.
Türk Hava Yolları daha sonraki bir tarihte, başvurucuların da dâhil olduğu 305 işçinin sözleşmesini, yasa dışı eyleme katıldıkları gerekçesiyle feshetmiştir.
Başvurucular, iş akdinin feshine karşı işe iade istemli tespit davası açmışlardır. Bakırköy 13. ve 15. İş Mahkemeleri, değişik tarih ve sayılı kararlarla farklı gerekçelerle feshin geçersizliğine ve başvurucuların işe iadesine hükmetmiştir.
Başvurucu Can Doğan Yıldız hakkında verilen kararda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından verilen bozma sonrası yapılan yargılama bu sefer Bakırköy 31. İş Mahkemesinde görülmüş, Mahkeme 24/3/2014 tarihli ve E.2013/933, K.2014/63 sayılı kararıyla işverence yapılan feshin geçerli bir nedene dayanmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Davalı işverenler ile beraber başvurucular da yerel mahkeme kararını ayrı ayrı temyiz etmiş, başvurucular Önder Atmaca, Halidun Ekmekci ve İsmet Solak temyiz dilekçesinde kendileri dâhil 38 kişinin davalı Şirket tarafından özellikle seçilerek sendikal faaliyette bulunmaları, üyesi bulundukları Sendikayı desteklemeleri ve işyeri temsilcileri olmaları sebepleriyle işten çıkarıldıklarını ileri sürerek sendikal tazminat olarak üç yıllık brüt ücret tutarında tazminat verilmesini ve yerel mahkeme kararlarının düzeltilerek onanmasını talep etmişlerdir. Diğer taraftan başvuruculardan Veli Toka ve Mustafa Örs de benzer sebeplerle aynı talepte bulunmuştur.
Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi değişik tarih ve sayılı kararlarıyla kararların bozularak ortadan kaldırılmasına ve başvurucuların davalarının reddine kesin olarak karar vermiştir.
Başvurucular süresi içerisinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
İNCELEME VE GEREKÇE
Başvurucuların İddiaları
Başvurucular, kendileri gibi dava açan 305 işçinin ilk derece mahkemelerince işe iadesine karar verildiğini, bu dosyalardan Yargıtay 7. Hukuk Dairesine tevzi edilen kararların onandığını fakat kendi dosyalarının Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından incelendiğini ve kendileriyle ilgili olmamasına rağmen topluca doktor raporu alarak iş bıraktığı sonucuna varılması suretiyle kararların bozularak reddedildiğini belirtmişlerdir. Bunun yanında başvuruculardan bir kısmı, olay günü sendikal izinli veya boş gününde olduklarını ve herhangi bir görevlerinin bulunmadığını, bir kısım başvurucular ise Ankara’da eğitim programında olduklarını ileri sürerek CD’deki görüntülerde yer almamalarına ya da herhangi bir şekilde çalışanlara müdahale etmemelerine rağmen işverenin iddialarının doğru olmadığını ispatlamak zorunda bırakılmalarından şikâyetçi olmaktadırlar. Başvurucular bu nedenlerle Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Değerlendirme
Başvurucular; Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından topluca doktor raporu alınmak suretiyle iş bırakıldığı sonucuna varılarak haksız yere davalarının reddedildiğini, aynı durumda oldukları kişilerce açılan davaların Derece Mahkemeleri tarafından daha önce kabul edildiğini ileri sürmektedirler. Başvurucuların anılan ihlal iddiaları, Yargıtay kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında kabul edilerek bu yönden değerlendirme yapılmıştır.
Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
Başvurucular tarafından açılan davada davalılar, esasa ilişkin olarak başvurucuların anılan eyleme katıldıklarını, iş başı yapmak isteyenlere baskı yapıldığını, eylem nedeniyle uçuşların iptal edildiğini, başvurucuların yasa dışı eyleme katılmaları nedeniyle sözleşmelerinin haklı nedenle feshedildiğini beyan ederek davanın reddini talep etmişlerdir. Bunun yanında başvurucular Önder Atmaca, Haldun Ekmekci ve İsmet Solak’ın iş yeri temsilcisi oldukları davalı tarafça da belirtilmiş ve başvurucular Veli Toka ve Mustafa Örs’ün Ankara’daki görevine gitmeyerek mevcut eyleme bulunduğu yerden destek verdiği ileri sürülmüştür.
Başvurucular tarafından açılan işe iade davalarında, Mahkemelerce somut delillere dayalı olarak davaların kabulüne karar verilmesine rağmen başvurucuların eyleme katılıp katılmadıkları yahut neden iş başı yapıp yapmadıkları konusunda yeterince bir açıklamanın yapılmadığı, her bir başvurucuya yönelik olarak konunun yeterince aydınlığa kavuşturulmadığı, seri hâlde incelenen diğer dosyalarla beraber aynı şekilde davaların reddine karar verildiği ve başvurucuların iddialarının karşılanmadığı, bahse konu ilamın başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içermediği anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreçleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle; adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, Gerekçeli karar hakkı yönünden ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılması için kararın bir örneğinin Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Bakırköy 13. ve 31. İş Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE, Maddi ve manevi tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE 16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Danıştay 13. Daire Başkanlığı
2016/674 E., 2016/2040 K., T. 30.05.2016
Mahkemesi: İdare Mahkemesi
Konu: İptal Davası
ÖZET : İdare ile yüklenici arasındaki sözleşmenin uygulanmasından doğan ve bu bağlamda istenilen zarar için tarafların sözleşmedeki edim yükümlülüklerini ihlal edip etmedikleri inceleneceğinden sözleşme hükümlerine başvurulacak olan bu uyuşmazlığın çözümü özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerlerine aittir. Bu itibarla, uyuşmazlığın ihale sözleşmesinin uygulanmasından kaynaklandığı açık olup sözleşme fesih koşullarının oluşup oluşmadığı incelemesi özel hukuk hükümlerine göre belirlenecektir.
Dava; mülkiyeti Beylikdüzü Belediyesi’ne ait arsa üzerinde mevcut pazar yeri içerisinde intifa hakkı karşılığında ekmek üretim tesisi kurulması, dağıtımı ve 16 adet noktaya ekmek büfesi konularak 10 yıl süre ile işletilmesi için 03.02.2009 tarih ve 22 sayılı Belediye Meclis Kararı ve 13.03.2009 tarih ve 185 sayılı Encümen Kararı ile davacılar adına ihale edilen ve Belediye ile yapılan Tesis İşletme Sözleşmesi ve Ekleri’nin 01.04.2015 tarih ve 107333 sayılı Başkanlık Olur’u ile iptal edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay kararlarında da vurgulandığı üzere idari sözleşmelerin, idarelerin tek yanlı kamusal yetkiye dayanarak kamu hizmetinin gereklerinin yerine getirilmesi için kamu yararı amacı ile bağıtlanan idareye üstün hak ve yetkiler veren, gerektiğinde tek yanlı değişiklik ve fesih yetkisini de idareye tanıyan sözleşmeler olduğu; kamu idarelerinin özel hukuk alanında akdettiği sözleşmelerin ise idari sözleşme niteliği taşımayıp özel hukuk kurallarına göre düzenlendiği; öte yandan, idarelerce mal veya hizmet alımı için ihaleye çıkılması safhasında ihalenin sonuçlanıp kesinleşmesine kadar geçen aşamada tesis edilen işlemler idari nitelikte kabul edildiği ve bu aşamada ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünün idari yargı yerlerine ait bulunduğunun; sözleşmenin bağıtlanmasından sonraki aşamada ve ihale önceki aşamaya ilişkin nedenlerle değil de idare ile yüklenici arasındaki sözleşmenin uygulanmasından doğan ve bu bağlamda istenilen zarar için tarafların sözleşmedeki edim yükümlülüklerini ihlal edip etmedikleri inceleneceğinden sözleşme hükümlerine başvurulacak olan bu uyuşmazlığın çözümünün özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerlerine ait bulunduğunun yargısal içtihatlarla kabul edildiği, bu itibarla, uyuşmazlığın ihale sözleşmesinin uygulanmasından kaynaklandığı, sözleşmesinin fesih koşullarının oluşup oluşmadığı incelemesinin özel hukuk hükümlerine göre belirlenecek olması nedeniyle görüm ve çözümünün adli yargının görevinde olup İdare Mahkemesi’nin görevsiz olduğu gerekçesiyle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a. maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirket tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle görev yönünden reddi yolundaki temyize konu İstanbul 12. İdare Mahkemesi’nin 09.12.2015 tarih ve E:2015/159, K:2015/278 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının ONANMASINA 30.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.